Uzun tutukluluk, açık hapishane
Normalde insanın kendi küçük hayatı önceliklidir. Önce bir o var olacak ki sıra dünyaya gelsin. Ama bireyin üzerini her alanda itina ile silmiş bir memlekette, elbette, güncel politika, sıradan günlük hayatımızın üzerinden de silindirle geçer. Bize kendi acı ve mutluluklarımızı, tasa ve heyecanlarımızı şımarıklık gibi duyumsatır. Sırası mıdır şimdi böyle şeylerin?.. O şeylere hiç sıra gelmeden, bir bakmışsın ömür tükenmiş.
Kepenk açan esnaftan kontak anahtarını döndüren şoföre, okul yolundaki öğrenciden vapur, metro ahalisine herkesin büyük politikaya dair lafı vardır. Lafımız vardır ama dahlimiz yoktur. Sonsuz bir maruz bırakılma olarak dayatılır bu hayat bize. Ha, ille de mücadelede ısrar edeceksen, bu da alenen saf seçmek, taraf belirlemek anlamına gelir. Geleneksel lanetliler listende yerini alır, bedelini ödersin. Bu bedel ödeme de bir ömür sürer.
Yerel seçimlere yaklaştıkça, kurulu büyük tezgâh da giderek daha aleni, daha pervasız, daha hoyrat hale geliyor. Kan dökülmesi farzmış gibi bir inat ve kötücül irade ile karşı karşıyayız. Buna yeni dönem ittifaklarının alenileşmesi gözüyle de bakabiliriz elbette. Arka plan bu açıdan bir hayli şenlikli ve çok katmanlı.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, kamuoyunda, Özel Yetkili Mahkemeler olarak bilinen ağır ceza mahkemelerini tümüyle kaldıran 6526 sayılı kanunun yürürlüğe girmesi üzerine, saniye vakit kaybetmeden, Hrant Dink’in davası kapsamında tutuklu bulunan Erhan Tuncel’in tahliyesine karar verdi. Herhangi bir başvuru olmadan tahliye kararı veren mahkeme, gerekçe olarak, yeni yasa ile tutukluluk süresinin beş yıla indirilmesini gösterdi.
Hatırlanacağı üzere, Tuncel daha önce de yerel mahkemenin beraat kararı üzerine tahliye edilmiş, arada yakın tarihin bir diğer baş kara kutusu, gazeteci Abdi İpekçi’nin katili, her devrin itinayla korunan ismi Mehmet Ali Ağca ile görüşerek feyzalmış, kararın bozulmasından sonra suç vasfının değişme ihtimali üzerine yeniden tutuklanmıştı. Tuncel’in serbest bırakılmasını, Malatya Zirve Yayınevi’nde, biri Alman uyruklu üç Hıristiyan’ın boğazlarının kesilerek öldürülmesiyle ilgili davada asli fail konumundaki beş sanığın tahliye edilmesi izledi. Şimdi failler ve kurbanlar, cehennem Türkiye’nin Malatya şehrinde, bir arada yaşıyor.
Davanın müdahil avukatlarından Orhan Kemal Cengiz, kararın “tetikçi devşirilmesi”ni kolaylaştıracağına dikkat çekerken, aslında ortak bir korkunun ve infialin temsili sesi oldu: “Yeni katliamların yolunu açıyor bu mesaj. Korkarım, uzun süredir Ergenekon, Balyoz gibi davalar sonrasında duran siyasi cinayetler yeniden başlayacaktır. Gerek Hrant Dink cinayetinde, gerek Malatya cinayetinde zaten katillere bu sözler verilmişti. ‘Siz bu işleri halledin, sizler bırakılacaksınız’ denmişti. İşte bugün bu sözler yerine getirildi.”
Ardından pıtrak gibi tahliyeler yağmaya başladı. Aralarında Ergenekon davası sanıklarından eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Tuncay Özkan, Doğu Perinçek, Teğmen Mehmet Ali Çelebi, Levent Göktaş, Kemal Kerinçsiz, eski Özel Harekât Dairesi Başkanvekili İbrahim Şahin, Kemal Kerinçsiz, Sevgi Erenerol ve emekli tuğgeneraller Levent Ersöz ile Veli Küçük’ün de bulunduğu on dokuz sanık tahliye edildi. Tahliyeler saat başı artıyor. Tahliye edilenlerin ‘devlet için hizmete devam’ söylemleri de yeni dönem ittifaklarını açık ediyor. ‘Paralel yapı’ kod adlı Gülen hareketine karşı seferber olacak ekip, zaten Hrant Dink cinayetine giden yolda Ermeni sorununu da sorun olmaktan çıkarma konusundaki başarısını kanıtlamış durumda.
İşin Kürt ayağı da eksik kalmıyor elbet. Urla, Aksaray ve Karadeniz’den sonra Fethiye’de de HDP’ye yönelik linç girişiminde bulunuldu. Bu gözler, kaymakam emri ve bir itfaiye aracıyla, parti levhasının indirilerek, yerine ay yıldızlı bayrak çekildiğini gördü. Partililer saldırıya uğradı, HDP binalarında cam çerçeve aşağı indi. İktidar başta olmak üzere, hiçbir partiden bu lince bir kınama bile gelmedi. Sanki en sıradan şeymiş gibi, sanki bu şartlarda seçim meşruymuş gibi yaşamaya devam ediyoruz.
Oysa Allah biliyor, hayat aylardır olağanüstü şartlarda gidiyor. Nefesler dar, yürekler sıkışık. Göğüs kafesinde yükselen öfke mi, keder mi, isyan mı, yas mı belli değil. Aylardır yattığı komada bir yaş büyüyen Berkin Elvan da uçtu gitti. On altı kiloluk cenazesi, son yılların en büyük ağırlığı oldu. Bilmem ki, her tarafı kötüler sardı, ondan mı? Fazla güzeldi Berkin, gözleri fazla kocaman, ondan mı? Boğazımızda kaldı.
Yeni derinlerimiz, gücüne güç katılmış Gladyo ekiplerimiz, muhteşem ittifaklarımız hayırlı uğurlu olsun. Diyebileceğim tek şey, bu hayat epey bir zamandır hepimize uzun tutukluluk, buralar epeyi bit zamandır açık hapishane. Bilene, hissedene...
[Bu makalenin orijinali Agos’de yayımlandı.]